Aşkın üç hali…

Aşkın  “su” hali…
 
İlk sevda hali toydur. Saftır.
Karşılığı sadece kalbin içindekilerdir. Kaygısız, bedeli sadece sevgi olan bir hikâye üzerine kurulmuştur. Kızın tek kaygısı vardır. Kalbinde her zaman bana vefalı kanatların olacak mı? Kanatlar havalandığında masmavi gök üzerinde, bulutlar üzerinde sadakatin ipiyle her seferinde sallanır mıyız? Ya da ay göğün karasına hafifçe dokunduğunda, gözyaşlarım her yıldız kaymasında gözlerimden düşer gibi,  gönlüne yeniden kor gibi düşer mi?  Çocuklarımız boy boy sevdamızla gelişir, her biri için isimler saklar mıyız düşlerimizde.
 
Aşkın ”tuz”  hali…
Yaş 25 üzerine tırmanmış.
Mantık kalbin kapısına kilit vurmuş.
Yuva kurmak üzerine planlanmış bir sevda tasarlanmıştır. Bakışların akıldan yana. Sözler mat ve hesaplı. En donuk ifade ile “aşkım, hayatım, şekerim “ gibi kelimelerle dolsa da günler, kelimeler hesaplarla yürür. İş, aş, araba, ev.  İlk on yıl içinde tek çocuk. Sonra bakarız duruma. Ortam sıcak, kalp soğuk, akıl sıcak. Yaşam karşılıklı ve her şey ortak. Giderler ortak, gelirler ortak. Ayarı kaçırdın mı, her şey tuz biber…
 
Aşkın ”et” hali…
İlk sevdalarını bitirmişlerde görülür.
Karşılığı paradır. Dokunmak para, söyleşmek para, tartışılan para, gelecek para, her şeyin parayla ölçüldüğü yuva. Ne kadar ekmek, o kadar köfte değil, ne kadar ekmek, o kadar et.
Kadının tek kaygısı vardır…
Paranda her zaman benim konforumu sağlayacak artış olacak mı?
Çocuk yapmasak ta olur.
Strese gelemem, kimseye hizmet edemem, kimseye müdanam olamaz. Sen gidersin, ötekisi gelir. Paran biter, paralı gelir. O kadar.
Aşk mı?
Aşkım derim olur biter.
Ertesi gün canım sıkılır kovarım gider.
Bence “su” halini aşmayın.
Sevdanızı parayla, konforla ölçmeyin. Size beni bakabilir misin? Benim ihtiyaçlarımı karşılayacak mısın?  Diye bir soru geliyorsa zaten su buhar olmuştur. Hesap yapılan yer tuz veya et pazarıdır.
 
Kalbinde gerçek sevgi olan kişiler asla kaygı taşımazlar. Kaygı sevgisizlikten, şüpheden, kirden, inançsızlıktan doğar. Öyle sev ki, sevgin etine tuzuna bulaşmadan kalbine erişsin, geleceğe giden su damlaların akarsuya dönüşsün. Usulca, en sert kayaların üzerinden dahi, en yüksek dağların tepesinden, en çukurdan, en kıraç olanından, devasa ovalardan geçerek, uçsuz bucaksız okyanuslara ulaşabilsin.

You may also like...

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir