Kendine İyi Bak!
O sesle MODA`DA bir çay bahçesinde karşılaştım. Gece oniki sularında, bir radyo yayınında… Hoparlörle bütün çay bahçesine verilen radyo yayınında,programı sunan çocuğa şöyle seslendi: “Kendine iyi bak!“ Bunu öyle bir tonlamayla söyledi ki, hayatın bütün kırılganlığını, uçup gidiciliğini, bir genç kız kalbinin hüzne dair bütün açılımlarını o cümleye sığdırdı. Dondum kaldım.
O genç kız programı sunan o çocuğa “Kendine iyi bak!“ derken, bu üç kelimeye sakladığı cümleler hızla zihnime doldu: “Kendine iyi bak; ben burada kendimi hiç de iyi hissetmiyorum, konuşmak için ancak seni bulabildim, sen beni dinledin veya dinler gibi yaptın, ama olsun, telefonda birisiyle yüzüm kızarmadan, ellerim titremeden konuşabildim, bana ayırdığın süre kısıtlı, ve şimdi gidiyorsun; kendine iyi bak ve ben üzgün; bu kırılgan kızı unutma…“
O kırılgan kızları çok yerde duyar, ama onlara dokunamazsınız. Zira onlar ancak sesleriyle vardırlar ve ancak radyo programlarında isbat-ı vücud ederler. Ürkek serçeler gibidirler; bir dalda fazla konaklayacak olsalar, başlarına bir kötülük geleceğinden korkarlar. O yüzden, hayatı küçük dokunuşlarla yaşar, hayatın sokaklarında gereğinden fazla kalmamaya özen gösterirler. Bazen onları çevreleyen bu koruyucu halenin içinden başlarını uzatmak ve konuşmak isterler. Nihayet onların da bir iç dünyaları vardır; ve anlaşılmayı arzularlar. O zaman bir ses usulca, etrafı hiç gürültü patırtıya vermeden sokulur radyo programına… Bir cümlede bütün hayat hikayesini ele verecek kadar cömert biçimde konuşur; konuşarak, ruhunun sızısına bir çare ara.
Bir de kırılgan oğlanlar vardır. Onların mesleği de, aşık olup aşkını söyleyememektir. Onlar William Blake`in şakirtleridirler: “Ancak söylenemeyen aşk, aşktır!“ Onların aşk derdiyle başları hoştur; ve söyleyebilseler, konuşabilseler, aşk sanki buharlaşıverecek, büyü bozuluverecektir. Onların şifaları, ıstıraplarının ta kendisidir. Şiir okurlar, şiir yazarlar. Bu çocukların kalpleri iflah olmaz. Gittikleri her şehirde, vardıkları her sahilde, bir yürek sızısını da beraber taşırlar.
Ve kırılgan kadınlar vardır. Akşamları evleri kabus yerine dönen; merhamet ve inceliğin yerini tahakküm ve kabalığa bıraktığı evlerin kadınları… O evlerde çok gezdim. Onların dertleri o kadar gerçektir ki, radyo programları onların sızısını iyileştirmez. Onlar konuşacak, imdat isteyecek sahici insanlar ararlar.